Yazmazsam olmazdı
Diyelim ki…1
“Ben Dünya Gazetesi’nde ilk işe başladığımda tarih 2 Ocak 2002 idi. Rahmetli Nezih Demirkent’in yetiştirdiği, kendi gibi ve kendi ilkeleri ile gelişmesine katkı sağladığı, gazeteci, ekonomi yazarı Levent Akbay’ın yönetimindeki Ankara’da. Levent Akbay, DÜNYA’nın yetiştirdiği, gerçek DEMİRKENT ilkelerine sahip, belki de hayatta kalan (çok şükür ki bunun için her gün Rabb’ime dua ediyorum) tek GAZETECİ. Çok şeyi O’ndan öğrendim. Nezih Bey’in sahip olduğu vizyona sahip olan Levent Akbay, benim de ‘Yöneticilik’ ve ‘Gazetecilik’ anlamında yetişmeme ve gelişmeme katkı sağladı. (Bu konuda da yazacağım. Bu ilk yazımı dizinin 1’inci yazısı gibi düşünün.) Tabii kendi hakkımı da yememek lazım. Akıl üstün gelir, bugünkü DÜNYA’da henüz gelmemiş, gelememiş olsa da, kaçarı yok, ‘Akıl’ ve ‘İyilik’ yine mutlaka kazanacak. Velhasıl ben ‘Yöneticiliği’ ve bir parça da olsa ‘Gazeteciliği’ bir DEMİRKENT evladından öğrendim; adaleti, bir çok alanda vizyon sahibi olabilmeyi…
‘Yöneticilik’ konusunda yazacaklarım var; bilinmeyen ve görülmeyen, gizlenen yönetici-yöneticiler (?) konusunda yazacaklarım, paylaşacaklarım var. Ama bir süredir devam eden, bugün ise gazetecilik anlayışında, gazetecilik yapan (!) arkadaşların azmi beni çok güldürdüğü için önce buradan başlayayım ve beraber eğlenelim istedim:
“Bir gazete düşünün, öyle bir gazete olsun ki Dünya’ca tanınır olsun… Yazı işleri kadrosunda bir isim olsun. Diyelim ki Merkez’de çalışsın… Diyelim ki Merkez bir çok gazetede olduğu gibi İstanbul’da olsun. Bu arkadaş çok çalışkan biri olsun. Çok çalışsın; gazete manşetinde haberi olsun (alkış), o haber çok daha geniş bir şekilde bir süredir alışılageldiği üzere iç sayfalarda da olmazsa olmaz bir haber (!) olarak yer alsın ama daha da önemlisi o arkadaş aynı gün için hoooop uçtu uçtu örneğin Doğu Anadolu Bölgesi’nde bir şehirde olsun, aynı gün haberi o gazetede de olsun (alkış). Ha bir de Merkez’de olduğu için ziyaret ya da basın toplantısındaki fotoğraf haberde kullanılsın. (alkış).
* * *
Eksik olmayın, bir çok takipçim bana ‘Neden gazeteciliği daha doğrusu gazeteyi bıraktın, ne oldu ?’ diye merakla soruyor. Öncelikle şunu söyleyeyim, GAZETECİLİĞİ ya da BASIN camiasını bırakmış değilim, 15 yıldır olduğu gibi halen ve halen Kocaeli Sanayi Odası’nın Dergisi’ni hazırlıyoruz, Türkiye’nin ilk ve tek Ar-Ge & İnovasyon gazetesi argeTIME gazetesine ağırlık veriyorum, birkaç benzeri işimi yapmaya devam ediyorum.
* * *
Yazacak çok şey var, çok şeyim var dedim.
Ben ‘İlkesizliğe’ gelemem, ‘Adaletsizliğe’ gelemem, ‘Yarannmak’ zaten hiç tarzım olmadı, olmaz, olamaz. Bilsem ki kafamı kesecekler doğru bildiğimden şaşmam… Bir işi yapıyor isem layığı ile yaparım, yok izin verilmiyor başka amaçlara hizmet ediliyor ise ya da ‘Sadece Ben’, ‘Önce Ben’ deniliyorsa ben orada ‘Yokum’
Bir yerde, iş bilmeyen ya da dediğim gibi sadece kendini göstermeye çalışanlar, üstelik de yönetemeyenler var ise ben YOKUM.
Bu anlattığım size çok basit gibi gelebilir ama gazetecilik bilenler anlar, yadırgar. İşi biraz bilenler buna gülerler.
Devamı mı? Gelecek…
* * *
Not: Tam 21 yıl sonra, aynı günde, halen saygı duyduğum bir isim olan Dünya Gazetesi İmtiyaz Sahibi Didem Demirkent’in isteği ile göreve geldiğim yayında, bazı ilkesizlikler ve yanlışlıklar dolayısı ile artık görev almıyorum. Ancak belli bir zamana kadar bana işimde ve yazılarımda manevi destek olan (ki kendisinde o vizyonun olması normal, O da bir Demirkent kanı taşıyor) Rahmetli Nezih Demirkent’in kızı Sn.Didem Demirkent’e, bu satırlarla da teşekkür etmek isterim. (Yazdıklarımın Sn. Demirkent ile bir ilgisi olmadığını da ayrıca belirtmek isterim.)
Sözün özü; gazetecilik zor zanaat, özellikle ilkeli gazetecilik… Yapmış gibi yapılmaz, olmadığın yerde olmuşsun gibi olmaz… Ben yaptım oldu diyorsanız, zaten anca bu kadar olur…
(Devamı gelecek)