Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, enflasyon ve seçim sonrası ekonomi görünümüne ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
31 Mart seçimleri sonrası finansal piyasalar oldukça sakin bir seyir izliyor. Seçim sonrası döviz kurunda korkulan sıçrama olmadı. Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu bunu, Cumhurbaşkanı’nın balkon konuşmasında Orta Vadeli Program’a ve 12. Kalkınma Planı’na referansla, Mehmet Şimşek’in uyguladığı kemer sıkma programının devam edeceğini ima etmesine bağladı. Başta bankalar gibi büyük oyuncuların bu senaryoyu onayladığını öne sürerek, “Bilindiği gibi dezenflasyon programının ana halkası, yabancı sermaye girişlerinin hızlanması, böylelikle liranın değer kaybının enflasyonun altında kalmasıdır. Türkiye’de faizlerin yüksek düzeyi önümüzdeki dönemde para girişlerini getirebilir. Seçim öncesi 100 avro, 150 dolar gibi mütevazi alımlarla döviz büfelerine koşan küçük yatırımcılar ise beklenen sıçrama gerçekleşmeyince bayram öncesi satışa dahi geçebilirler.” değerlendirmelerini yaptı.
– Mart ayı enflasyonu yüzde 3.16, yıllık yüzde 68.5
Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, ekonominin 2024 ciddi bir yavaşlamayla, enflasyonun biraz düşse bile ki Mart ayı enflasyonu yüzde 3.16, yıllık yüzde 68.50 olarak açıklandığına, “enflasyon ile durgunluğun bir arada yaşandığı bir “stagflasyon” sürecine girilmesinin kaçınılmaz olduğuna işaret etti. “İlk 3 ayın enflasyonunun yüzde 15’i bulması da yıl sonu yüzde 36 enflasyon hedefinin tutturulamayacağını gösteriyor.” dedi. Böyle bir ortamın ekonomi yönetimine yönelik tepkileri derinleştirebileceğini belirterek, “Sade yurttaş bu programın uzaması halinde iyice yoksullaşır. Mevcut borçlarını da ödeyemez hale düşer.” şeklinde konuştu. 31 Mart Yerel Seçimlerine 70’lere dayanan bir tüketici enflasyonuyla girildiğine hatırlatan Prof. Dr. Kozanoğlu, uzun süredir ekonomide gelir ve servet dağılımının bozulduğunu kaydetti. Kamudaki israfın ve belli kesimlerin aşırı zenginleşmesinin tepki toplamasına rağmen ortalama yurttaşın bu tepkilerini oy tercihine dönüştürmesi için satın alma gücünde zayıflama, yaşam standartlarında düşüş olması gerekliliğini vurguladı. Kozanoğlu’na göre, bu yoksullaşma son bir yılda yaşandı. Başta emekliler olmak üzere geniş halk kesimleri bu şikayetlerini sandıkta gösterdi.
– Yüzde 63’lük ticari kredi faizi, ani bir durgunluğun habercisi
Seçim sonrası ekonomi görünümünü değerlendiren Kozanoğlu, Mart enflasyonunun yüksek gelmesi, üç aylık enflasyonun 15’e dayanmasının ekonomi de işleri güçleştirdiğini dile getirdi. O nedenle beklenen sıkılaştırma adımlarının biraz ertelense de önümüzdeki aylarda atılacağını belirterek, “Zaten ticari ve bireysel kredilerde aylık artış hızının yüzde 2’ye çekilmesi, zorunlu karşılıklara blokaj konulması, nakit çekim aylık faizinin yüzde 5’e yükseltilmesi ekonomiyi soğutmaya yeterliydi. 22 Mart haftası ihtiyaç kredisi faizinin yüzde 82’ye, ticari kredi faizinin yüzde 63’e çıkması ekonomide ani bir durgunluğun habercisi.” dedi. Döviz kurunu tutmanın çarkların birden durması tehlikesi yaratığını dile getiren Kozanoğlu, bunun da manşet işsizliğin sonbahara doğru yüzde 14-15’e, atıl işgücü oranının ise yüzde 35’e tırmanma olasılığını güçlendirdiğini anlattı.
– Ekonomi yönetiminin önünde iki zorlu karar var
Kemer sıkma programında ısrarlı ekonomi yönetimini iki zor karar bekliyor. Birincisi, sermaye kesimine ilişkin. Sıkı para politikasının KOBİ’leri de çok olumsuz etkileyeceğini ileri süren Kozanoğlu, “Krediye ulaşmanın zorluğu yanında, soğuyan ekonomiyle birlikte ciroların düşmesi de derin sorunlara yol açacak. Buna karşın piyasada “doğru yoldayız, tavizsiz istikrar programını uygulayalım” söylemini sürdürecek.” dedi.
İkinci zor kararın ise geniş emekçi kesime ilişkin olduğunu dile getiren Kozanoğlu sözlerini şöyle tamamladı: “Temmuz ayında emeklilere ve kamu çalışanlarına yönelik maaş ayarlamalarının bir süreliğine tepkileri azaltabilir. Ancak asıl düğüm noktası asgari ücret. Özel sektörde özellikle perakende, gıda, inşaat, mobilya, tekstil gibi işkollarında çalışanların yüzde 70-80’i asgari ücretli. Asgari ücrete Temmuz’da yeterli bir zam yapılmaması halinde toplumsal tepkiler şiddetlenir, eylemlere dönüşür. Böyle bir ayarlamanın yapılması ise istikrar programını zedeler, zaten yüksek faizden şikâyetçi sermaye kesimlerinin aşırı reaksiyonunu tetikler.”