Makus talih döner mi?


Levent AKBAY – 10.04.2025 Nasıl Bir EKONOMİ Gazetesi / ‘Reel Ekonomi’

Reel Sektör Masası Köşesi

Sanayileşmede yeni hedefler manzumesi; “2030 Sanayi ve Teknoloji Stratejisi”, reel sektöre misyon yüklüyor: Temel amaç yüksek teknoloji gereken kritik alanlarda yerli üretim kapasitesini geliştirmek… Stratejiye göre reel sektör, özgün teknoloji geliştirme kapasitesi oluşturacağı gibi bunu ölçek ekonomisine uygun yatırımlara dönüştürme performansını gösterecek. Peki, reel sektör bunu nerede yapacak? Tartışılmaz bir şekilde öncelikle OSB’lerden oluşan “planlı sanayi alanları”nda…

__________________

OSB karnemize bir bakalım;

2002’de 173 olan OSB sayısı 410’a ulaşmış ama bunların 281’i faal. 48 bin hektar olan OSB alanları 122 bin hektara çıkmış ama 20 bin hektar OSB alanı ise henüz üretimin dışında. Parsel sayısı 11,4 binden 60 bine çıkmış ama 48,4 binlik tah sise rağmen bunların 36,2 bininde üretim yapılıyor. 11,6 bin parsel ise tahsis bekliyor.

Rakamların gösterdiği kadarıyla 22 yılda alınan “iddialı yol” bile, OSB’lerin küresel altyapıya kavuşmuş olarak tam kapasite ile çalışmalarının kolay bir süreç olmadığını da gösteriyor.

Sanayileşmede yer ve altyapı sorununun çözümü için bugünlerde iki trend var. Birincisi Marmara’ya sıkışan sanayileşme için Anadolu’da alternatif alanlar hazırlanmaya çalışılıyor. İkincisi nerede yatırım yapılırsa yapılsın “deprem gerçeği” ile uyumlu çözümleri tercih etmek gerekiyor.

Ulusal Sanayi Alanları Master Planı çerçevesinde bulunan çözüm; Samsun-Mersin aksında yer alan 18 şehirde 34 yeni yatırım alanını işletmek olacak. Bu aksta Samsun ve Mersin dışında Çankırı, Çorum, Amasya, Tokat, Kırıkkale, Yozgat, Sivas, Kırşehir, Nevşehir, Kayseri, Aksaray, Niğde, Konya, Karaman var. Bunlara Adana ile Osmaniye ya da Kahramanmaraş eklenebilir. Bu 34 alanın her birinin 336 hektarlık ortalama OSB büyüklüğünden 10 kattan daha fazla büyük olduğu dile getiriliyor. Gerçekten yatırım alanına dönüşebilirse, bu 34 yeni yatırım alanı mevcut OSB’lerden daha büyük bir alan kaplıyor olacak.

Yine de birkaç soru işaretini dile getirmeden olmayacak! Öncelikle yeni yatırım alanları depremden uzakta olmalı ise… Amasya, Tokat, Kırşehir, Kırıkkale birinci derece deprem alanı. Çankırı ve Çorum’un bir bölümü birinci, bir bölümü ikinci derecede deprem alanı. Aksaray ve Niğde riski en az olan iller. Diğerleri de ortada.

Ayrıca sanayi açısından yatırım yeri ilan edilmekle iş bitmiyor. Maliyetler ve rekabet açısından büyük önem taşıyan lojistik konusu da var. Demiryolları: Samsun, Sivas, Kayseri, Ulukışla ve Mersin arasında bir hat. Sivas, Malatya, Gaziantep’te de bir başka hat faal. Gelişmiş Batı’da bile demiryollarını OSB’lere bağlayacak kılçık hatlar henüz çözülemeyen bir sorun iken bu demiryolu altyapısı, kurulacak sanayi alanlarına bitişecekse muhtemelen geliştirilmesi için çok daha çaba gerektirecek.

Bu alan ve hinterlandındaki havalimanlarına bakacak olursak; Samsun, Amasya, Sivas, Kayseri, Nevşehir, Malatya, Adana uluslararası hava limanları. Kahramanmaraş ve Tokat ulusal hava limanları. Bir de limanlara bakalım. Karadeniz tarafında; Samsun, Ordu, Sinop, Akdeniz tarafında Mersin, Adana, İskenderun… Limanlara sahip bu bölgeler 750 kilometrelik Samsun-Mersin hattında kıyılardan uzaklaştıkça yatırımcı için muhtemelen beklenen yararı sağlayamayacak odaklar olacaktır.

Bu yatırım alanları ile doğalgaz ve karayolları haritasını da çakıştırdığımızda söz konusu alanların taşıdığı yatırım cazibesi açısından daha net fikirler oluşabilecektir.

Yine de bugün için mükemmel görünmeyenin, yarın için de fonksiyonel olmayacağı sonucunu çıkarmayalım. Bu heyecan veren, devasa bir proje olarak, Anadolu’nun kaderi üzerinde de etkili olacak, ülkemiz ekonomisi açısından yeni ve büyük bir fırsat anlamına gelecektir. Yeter ki eksiğini gidermeyi bilsin, yeter ki hızlı olsun, yeter ki çağdaş altyapıdan şaşmasın. Ancak böylelikle sadece İstanbul ve çevresini ısıtmayacak üretim ateşi, Anadolu’da daha çok yanacak, umut yeşerecek, nema Anadolu’da da paylaşılacaktır.