1 Aralık 2022 / Dünya Gazetesi
“Özallı yıllarda başlayan ‘dış açılma’ politikası bugünkü ekonomik modelin tabanını oluşturdu.
Türkiye ‘dışa açılarak’, ‘serbestlik’le tanıştı, ihracatı, döviz kazanmayı öğrendi.
İthal mallar için para harcamanın keyfini yaşadı.
İlerleyen yıllarda AB ile entegrasyona gidilerek model daha da geliştirildi. Daha da açıldı.
Engeller kaldırıldı, gümrükler indirildi, Türkiye ekonomisi daha bir rekabete açıldı.
Artan rekabete uyum sağlayanların ayakta kalacağı, yerli yabancı işbirliklerinin artacağı, bunun da büyümeyi sağlayacağı, teknolojik düzeyi sıçratacağı varsayıldı.”
* * *
Bu süreçte en büyük sorun ‘kaynak’ oldu
Yatırımları finanse edecek kaynak, üretimi finanse edecek kaynak, ithalatı finanse edecek kaynak; hiçbir zaman olması gereken düzeye çıkarılamadı.
Tasarrufların yetersizliği, bankacılık sektörünün sığlığı, sınırlı kaynağı ‘kıymetli’ hale getirdi.
O zaman ne yapıldı?
Her türlü yöntemle borç alındı, borç alındı, borç alındı.
Bizim olmayan kaynaklarla büyümeyi hedefledik.
Yüksek faiz-düşük kur politikası ‘borçlanma politikası’nın temel unsuru haline getirildi.
Ekonomi alınan borçla büyümeye başladı.
Üstelik borçlanmanın bir nedenle kesintiye uğrayabileceği de pek düşünülmedi
Ancak ‘riskimiz’ de arttı.
Sıcak para, ekonomik risklerin olsun, politik risklerin olsun arttığını düşündüğü her noktada anında çekilip gitti.
Borç veren verdiği borcu daha maliyetli hale getirdi.
Onlarca yıldır gördük ki borçlanma yolundaysa, ithalat da artıyorsa ekonomik büyüme sağlanıyor.
Peki ya kıt kaynaklar üretken alanlar yerine ‘başka’ alanlarda harcanıyorsa!
Ya da ithalat arttıkça büyüme artıyor ama ihracat hiçbir zaman ithalat kadar artmıyorsa….
İşte o zaman kur stresi de birikmeye başlıyor.
Gün geliyor ‘kriz patlıyor’ ve tekrar başa dönüyoruz.
Neden böyle?
Çünkü ekonomi ihtiyacı olan dövizi biriktiremiyor.
Bu politikadan geri dönüş yaparsa büyümekten de vazgeçmiş oluyor.
Yok ihtiyacı kendi kaynaklarından sağlamayı tercih ediyorsa onlarca yıllık kararlı politikalar uygulaması gerekiyor.
Zaten borçlanmak da çok daha kolayına geliyor.
Sonuçta birkaç yılda bir, şu ya da bu şekilde yapılan devalüasyonla yeniden denge kuruluyor.
Enflasyon tırmandırılıyor, faizler artırılıyor….
Kur, faiz, enflasyon dengesi tekrar kurulup hem içerde, hem dışarıda borçlanma başlayınca gelsin ‘tek haneli’ enflasyon demeçleri.
Borçlanabilmenin başarı olarak sunulduğu bu model değişir mi?
Döviz fazlası yaratan bir ekonomi olma imkanı var mı?
Yoksa Cumhuriyetin yeni yüzyılında eski modelle mi devam edeceğiz?
Ben hangi parti olursa olsun açıklanacak ‘ekonomik program’lara bu gözle bakacağım.
Çünkü hayatın hepimize gösterdiği gibi taşıma suyla değirmen dönmüyor.
*** Yazıya ayrıca https://www.dunya.com/kose-yazisi/uzun-ince-yesil-yolculuk/706028 linkinden de ulaşabilirsiniz.